Web3 sosyal medya protokolleri, internetteki etkileşimlerimizi kökten değiştirmeyi vadediyor. Geleneksel (Web2) sosyal ağlarda içerik ve kimlik üzerindeki kontrol büyük oranda merkezi platformların elindeyken, Web3 yaklaşımı bu denklemi kullanıcı lehine çevirmeyi amaçlıyor.
Web3 sosyal medya kavramı; veri mülkiyeti, sansür direnci ve içerikten gelir elde etme gibi konularda kullanıcıya söz hakkı tanıyan, blok zincir tabanlı sosyal ağ protokollerini tanımlıyor. Son yıllarda bu alanda Farcaster ve Lens gibi öncü protokoller ortaya çıktı. Bu yazıda, Farcaster ve Lens’in güncel durumu, güçlü/zayıf yönleri ve diğer bazı Web3 sosyal medya projelerine değinerek Web2 ile Web3 sosyal deneyimi arasındaki farkları ele alacağız. Yazının sonunda, 2025 ve sonrasına dair kişisel bir öngörüyle Web3 sosyal medyanın geleceğini tartışacağız.
Farcaster: Topluluk Odaklı Merkeziyetsiz Sosyal Ağ
Farcaster, merkeziyetsiz bir sosyal medya protokolü olarak kendini gösteren ve birçok kişinin “Web3 dünyasının Twitter’ı” diye andığı bir platform. Farcaster, Ethereum ekosistemi üzerinde çalışıyor ve kullanıcıların verilerini kendi kontrollerinde tutabilecekleri bir sosyal katman sunmayı hedefliyor. Klasik bir sosyal ağ gibi paylaşımlar (kısa mesajlar, gönderiler) yapılabilse de, altyapısı sayesinde kullanıcılar hesap kimliklerini ve sosyal grafikleri üzerinde tam mülkiyet sahibiler. Örneğin, hesabınız bir blok zincir kimliği ile bağlantılı olduğundan, platformun kendisi ortadan kalksa bile sosyal grafiğinizi (takipçi listeniz vb.) yedekleyip başka bir uygulamada sürdürebilirsiniz. Bu yönüyle Farcaster, geleneksel platformlarda yaşanabilen ani hesap kapatılmaları veya veri kayıplarına karşı bir alternatif sunuyor.
Güçlü yönler
Farcaster yenilikçi özellikleriyle dikkat çekiyor. Platform, geliştiricilerin Farcaster üzerinde “Frame” denilen mini uygulamalar çalıştırmasına izin veriyor. Yani kullanıcılar Farcaster akışı içinde başka uygulamaları (oyunlar, anketler, NFT açık artırmaları vb.) çalıştırabiliyor ve etkileşimi kesintisiz sürdürebiliyor . Bu, kullanıcı deneyimini zenginleştiren ve geliştiricileri cezbeden bir özellik. 2024 yılında Farcaster kullanımında önemli bir büyüme yaşandı: Yılın başında sadece birkaç bin olan günlük aktif kullanıcı sayısı, Ekim 2024’e gelindiğinde yaklaşık 40 bin seviyesine ulaşmıştı. Toplam kullanıcı sayısının da 2024 sonuna doğru yüz binler mertebesine ulaştığı bildiriliyor . Bu büyüme, merkeziyetsiz sosyal fikrine ciddi bir ilgi olduğunu gösteriyor. Ayrıca Farcaster ekibi, Mayıs 2024’te $150 milyon yatırım alarak 1 milyar dolar değerleme elde etti . Arkasındaki bu finansal ve topluluk desteği, protokolün geleceğine dair güveni artıran bir unsur olarak görülebilir.
Zayıf yönler
Her ne kadar Farcaster umut vaat etse de, henüz ana akım haline gelemediği de bir gerçek. Platformdaki aktif kullanıcı sayısı, dönemsel dalgalanmalar gösterdi ve 2024 sonlarına doğru etkileşimde bir düşüş yaşandığı rapor edildi. Zirve yaptığı dönemde ~80 bin civarı günlük aktif kullanıcıya ulaşsa da bu sayı daha sonra azalma eğilimine girdi. Bir neden, içerik ve deneyim olarak halihazırdaki merkezi sosyal ağlardan çok da farklı olmaması olabilir. Bazı kullanıcılar, “Eğer yeni platform mevcut olanın sadece ufak geliştirmeler yapılmış haliyse, insanlar neden alıştıkları platformu bırakıp buraya gelsin?” diye düşünüyor. Gerçekten de halihazırda tüm arkadaşların ve ünlü isimlerin bulunduğu X gibi bir ağı bırakıp sil baştan yeni bir ağa geçmek çoğu kullanıcı için zor bir karar.
Farcaster’ın sağladığı artıların (veri kontrolü, merkeziyetsizlik vb.) geniş kitlelerce anlaşılması zaman alıyor. Ayrıca Web3 tabanlı olmasının getirdiği bazı kullanım zorlukları da var: Örneğin platforma katılmak için bir kripto cüzdanı ile giriş yapmak gerekiyor ve içerik paylaşımı ufak da olsa bir ücret gerektiriyor. Bu, kripto dünyasına aşina olmayan kullanıcılar için başlangıçta engelleyici olabiliyor. Son olarak, merkeziyetsiz yapının bir diğer yüzü de içerik denetimi konusunda ortaya çıkıyor; uygunsuz içerikleri platformdan silmek veya kötü niyetli kullanıcıları engellemek, merkezi bir otorite olmadığı için geleneksel platformlara göre daha yavaş olabilir. Ancak Farcaster topluluğu, kullanıcıların kendi akışlarını özelleştirebilmesi ve istemedikleri içerikleri görmemesi için çeşitli araçlar geliştiriyor.
Özetle Farcaster, kullanıcı dostu olma yolunda adımlar atsa da, kitleleri çekebilmek için geleneksel sosyal medyaya kıyasla bariz üstünlükler sunmak zorunda. Yine de tutkulu bir erken dönem topluluğuna ve güçlü bir vizyona sahip olması, onu Web3 sosyal medyanın ön saflarında tutuyor.
Lens Protokolü: Sosyal grafiğin Web3’e taşınması
Lens Protocol (Lens Protokolü), Web3 sosyal medyanın bir diğer önemli ayağı olarak karşımıza çıkıyor. Aave isimli DeFi projesinin ekibi tarafından geliştirilmiş olan Lens, blok zincir üzerinde sosyal grafik (social graph) oluşturmayı mümkün kılan bir protokol. Temelde Lens, kullanıcıların profillerini NFT olarak sahiplenebildiği, takip etme/edilme ilişkilerinin zincir üzerinde tutulduğu ve gönderilerin yine blok zincir üzerinde yayınlanabildiği bir altyapı sunuyor. Bunu kullanarak çeşitli sosyal medya uygulamaları inşa etmek mümkün hale geliyor. Kısaca, Lens’i bir tekil uygulama değil, üzerine birçok sosyal uygulamanın kurulabildiği bir sosyal platform ekosistemi şeklinde düşünebiliriz.
Güçlü yönler
Lens protokolü, ortaya çıktığı 2022 yılından bu yana ciddi bir ilgi topladı ve hızlı büyüdü. 2024 yılı itibariyle Lens üzerinde 1,5 milyonun üzerinde kullanıcı profili oluşturulduğu rapor edildi. Bu sayı, protokolün benimsendiğine dair önemli bir işaret. Günlük aktif kullanıcı sayısı bakımından da birkaç on bin kullanıcıya ulaşarak Farcaster ile birlikte en önde gelen Web3 sosyal ağlardan biri oldu. Örneğin 2024 ortalarında günlük aktif kullanıcı sayısı 40 bine kadar çıkmışken, yıl sonuna doğru bu rakamın 20 bin civarına oturduğu belirtiliyor. Bu dalgalanma, kripto piyasasındaki genel trendlere ve kullanıcı ilgisine paralel olarak değerlendirilebilir; yine de Lens’in kullanıcı tabanı bir önceki yıla göre üç kat büyümüş durumdaydı.
Lens’in belki de en büyük gücü, etrafında oluşan canlı uygulama ekosistemi. Protokol, üçüncü parti geliştiricilerin yaratıcı sosyal medya uygulamaları geliştirmesine imkan tanıyor. Örneğin, Lenster adında topluluk tarafından geliştirilen bir uygulama, arayüz ve kullanım olarak Twitter’ı andıran fakat Lens altyapısını kullanan popüler bir web istemcisi. Phaver ise Lens profilinizi kullanarak mobil ortamda paylaşım yapmanızı ve etkileşim kurmanızı sağlayan, oyunlaştırma unsurları barındıran bir başka uygulama. Bunların yanı sıra Orb, Buttrfly, Dumpling gibi çeşitli niş kitlelere hitap eden veya farklı özellikler sunan uygulamalar da mevcut Lens ekosistemindeki çeşitli uygulamalar. Bu sayede kullanıcılar, aynı Lens sosyal grafiğini kullanarak farklı deneyimler yaşayabiliyorlar.
Örneğin Lens üzerinde bir kullanıcıyı engellediğinizde, o kişi tüm Lens uygulamalarında (Lenster, Phaver vb.) engellenmiş oluyor; veya bir uygulamada yaptığınız bir paylaşımı diğer uygulamalarda da profilinizde gösterebiliyorsunuz . Bu platformlar arası sorunsuz deneyim, Web2 sosyal medyada mümkün olmayan yenilikçi bir avantaj sağlıyor. Normalde geleneksel platformlarda (Twitter, Instagram vs.) her birinde ayrı ayrı işlem yapmanız gerekirken, Lens ekosisteminde tek bir sosyal grafik üzerinde hepsini halledebilirsiniz.
Lens protokolünün bir diğer güçlü yanı da içerikten para kazanma (monetizasyon) konusundaki esnekliği. Kullanıcılar Lens üzerinde ürettikleri içerikleri NFT olarak koleksiyonerlere sunabilir, takipçilerinden doğrudan destek alabilir veya platform içi belirli etkileşimlerden kazanç elde edebilirler. Örneğin, bir gönderinizi NFT olarak mint edip satışa çıkarabilirsiniz; nitekim Lens üzerinde içeriklerin NFT olarak alınıp satıldığı aktif bir piyasa oluşmuştur. Ayrıca protokol, ikinci el satışlardan eser sahiplerine telif (% royalty) ödenebilmesi gibi yaratıcı ekonomiyi destekleyen özellikler barındırıyor.
Kısacası, Web2’de ancak dolaylı yollardan (reklam gelirine ortak olma gibi) elde edilebilen kazançlar, Lens gibi Web3 platformlarında doğrudan doğruya kullanıcıya/yaratıcılara akabiliyor. Bu durum, bağımsız içerik üreticileri ve influencer’lar için cezbedici bir fırsat yaratmakta.
Zayıf yönler
Lens protokolü her ne kadar altyapı ve vizyon olarak güçlü olsa da, günümüz itibariyle bazı kısıtları ve zorlukları yok değil. Birincisi, geniş kitlelere ulaşma konusunda halen yolun başında. 1,5 milyon profil oluşturulmuş olması etkileyici görünse de, aktif kullanıcı oranı toplamın küçük bir kısmını oluşturuyor (2024 sonunda günlük aktif adreslerin toplam kullanıcıların %3’ünden az olduğu belirtiliyor ). Bu da gösteriyor ki birçok kişi Lens profilini merak edip oluşturmuş ancak platformu günlük alışkanlığının bir parçası haline getirmemiş. Bunun nedenlerinden biri, Lens üzerindeki içeriğin şu an için ağırlıklı olarak kripto para, NFT ve Web3 kültürü etrafında dönmesi olabilir. Yani ana akım bir kullanıcı Lens’e girdiğinde, kendi ilgi alanına dair zengin içerik bulmakta zorlanabilir. İçerik çeşitliliğinin zamanla artması, daha fazla sanat, müzik, spor, kişisel blog gibi konuların platformda yer alması gerekecek ki yeni kullanıcılar kendilerini evlerinde hissedebilsin.
İkinci olarak, kullanıcı deneyimi konusu Lens için de bir öğrenme eğrisi içeriyor. Platforma katılmak için önce bir kripto cüzdanı oluşturmak ve Lens profil NFT’si basmak gerekiyor. Başlangıçta Lens, profil oluşturma işlemini davetiye usulüyle yapıyordu; sonrasında ise belirli bir ücret (8 POL token) ödeyerek isteyen herkesin profil oluşturabildiği bir modele geçti. Bu ücret ve cüzdan zorunluluğu, spam hesapları engellemek ve kullanıcı kimliklerini değerli kılmak adına mantıklı olsa da sıradan bir sosyal medya kullanıcısı için fazla zahmetli gelebilir.
Bir Twitter hesabı açmak dakikalar alırken, Lens profilinizi hazırlamak için kripto cüzdanı kurmak, cüzdana biraz token aktarmak gibi adımlar gerekiyor. Teknoloji meraklıları için küçük bir engel olsa da, bu durum ana akımdan kullanıcı çekmeyi zorlaştıran bir etmen. Ancak belirtmek gerekir ki, Lens ekosistemindeki uygulamalar bu süreci kolaylaştırmak için yoğun çaba harcıyor; örneğin bazı cüzdan sağlayıcıları ve uygulamalar, e-posta ile giriş veya gas ücreti olmadan etkileşim imkanı gibi yeniliklerle Lens deneyimini sadeleştirmeye çalışıyor.
Son olarak, Lens de dahil olmak üzere Web3 sosyal protokollerinin içerik denetimi ve güvenliği konularında çözmeleri gereken sorular var. Tam merkeziyetsizlik, kötü amaçlı içerik veya taciz durumlarında müdahaleyi zorlaştırabilir. Lens protokolü bu konuda, uygulama seviyesinde moderasyon ve topluluk yönergeleri ile denge kurmaya çalışıyor. Yani protokol açık olsa bile, üzerinde çalışan her uygulama kendi kullanım koşullarına göre içerikleri filtreleyebilir. Bu aslında Web3 sosyal medyanın genel bir yaklaşımı. Temel veriler açık ve zincirde dururken, istemci uygulamalar kullanıcı deneyimini iyileştirmek adına çeşitli katmanlar ekleyebilir.
Sonuç olarak Lens, güçlü teknolojik altyapısı ve şimdiden oluşan geniş ekosistemi ile Web3 sosyal medyanın başı çeken örneklerinden biri. Ancak önünde, daha fazla kullanıcı dostu olmak ve kripto dünyası dışındaki insanlara da hitap edebilmek gibi önemli hedefler duruyor.
Diğer Web3 sosyal medya projeleri ve ekosistemin zenginliği
Farcaster ve Lens en popüler Web3 sosyal medya protokolleri olsa da, ekosistem bunlarla sınırlı değil. Birbirinden farklı yaklaşımlar sunan birçok proje, merkeziyetsiz sosyal ağ kavramını değişik açılardan zenginleştiriyor.
CyberConnect
2021 yılında kurulan CyberConnect, Web3 sosyal grafiği konusunda liderlerden biri haline gelmiştir. CyberConnect’in temel amacı, kullanıcıların bağlantılarını ve içeriklerini merkeziyetsiz bir şekilde yönetebilecekleri bir altyapı oluşturmaktır. Bu protokol üzerinde bir CyberAccount (akıllı sözleşme tabanlı hesap) ve CyberGraph (zincir üstü sosyal veri grafiği) konsepti bulunur.
CyberConnect’in en dikkat çekici tarafı, kullanıcı deneyimini kolaylaştırmak için hesap soyutlama (account abstraction) teknolojisini kullanmasıdır. Örneğin, özel bir CyberConnect cüzdanı sayesinde kullanıcılar e-posta veya telefon numarası ile hesap kurtarma, gaz ücretinin arka planda ödenmesi gibi Web2’ye yakın konfor özelliklerine sahip olabilirler. Bu sayede kripto cüzdanlarıyla uğraşmak istemeyen kitleler de Web3 sosyal dünyasına adım atabilir.
CyberConnect protokolü, 2024 başı itibariyle aylık 90 binin üzerinde aktif kullanıcıya ulaşmıştı. Ayrıca 3 binden fazla proje/organizasyonun kendi topluluk uygulamalarını inşa etmek için CyberConnect altyapısını kullandığı belirtiliyor. Projenin ilk uygulaması olan Link3, adeta Web3’ün LinkedIn’i veya etkinlik platformu gibi çalışıyor ve 2024’te aylık aktif kullanıcı sayısının 940 bine yaklaştığı rapor edilmiştir. Birçok kripto projesi ve topluluğu, etkinlik duyuruları, profil etkileşimleri ve doğrulanmış kimlikler için Link3’ü kullanmaya başlamıştır.
CyberConnect, yakın zamanda kendi CyberNetwork adını verdikleri bir Layer-2 (Optimizm tabanlı) çözümünü devreye alarak ölçeklenme ve düşük maliyet konularında da adımlar attı. Özetle CyberConnect, sosyal ağ altyapısını bir hizmet olarak sunup, Web3 sosyal medyayı sadece içerik paylaşımından ibaret değil, aynı zamanda kimlik ve bağlantı yönetimi boyutunda da ileriye taşıyor.
DSCVR
“Discover” kelimesinin sesleştirildiği DSCVR, Web3 sosyal medyayı forum ve topluluk kültürüyle birleştiren bir proje. Başlangıçta Dfinity’nin Internet Computer (ICP) platformu üzerinde geliştirilmiş olan DSCVR, merkeziyetsiz bir Reddit alternatifi olarak düşünülebilir.
Kullanıcılar DSCVR’da ilgi alanlarına göre “portal” denilen topluluklar oluşturup içerik paylaşabiliyor, tartışmalara katılabiliyor. Platformun farkı, bu topluluk etkileşimini zincir üstü öğelerle birleştirmesi; örneğin portal’lar token ile yönetilebiliyor, içerik beğenileri veya katkılar NFT/token ödülleriyle desteklenebiliyor. 2023 yılında DSCVR platformu 200 binin üzerinde kayıtlı kullanıcıya ulaşmıştı . 2024’e gelindiğinde ekip, Solana ekosistemine açılarak büyüme hamlesi yaptı.
Solana blok zinciri ile entegrasyon sayesinde DSCVR, Solana cüzdanı (Phantom vb.) ile giriş yapmayı, Solana NFT koleksiyonlarını platformda sergilemeyi ve hatta akış içinde direkt blok zincir işlemleri yapmayı mümkün kıldı. Bu sayede Solana üzerindeki milyonlarca potansiyel kullanıcıya kapı açılmış oldu. Nitekim Solana entegrasyonu sonrasında DSCVR’ın günlük aktif kullanıcı sayısının 60 binleri aştığı bildirildi.
DSCVR’ın yaklaşımı, Web3 sosyal medyanın sadece bireysel paylaşımlar değil, topluluk odaklı etkileşim boyutunda da başarılı olabileceğini gösteriyor. Merkeziyetsiz forumlar, token’larla teşvik edilmiş içerik üretimi ve zincirler arası (ICP – Solana) entegrasyon gibi adımlarla DSCVR, sosyal medyayı bir anlamda “sosyal finans” (SocialFi) ile harmanlıyor.
Utopia Labs
Web3 sosyal ekosisteminin bir başka önemli parçası da doğrudan sosyal ağ uygulamaları değil, topluluk yönetimi ve organizasyonu odaklı araçlar. Utopia Labs, merkeziyetsiz otonom organizasyonlar (DAO’lar) için geliştirilmiş bir platform olarak bu kapsamda anılmaya değer.
Sosyal medyanın temelinde insan toplulukları ve ortak işler yapma arzusu olduğu düşünülürse, Utopia Labs bu toplulukların finansal ve operasyonel işlerini kolaylaştırarak dolaylı yoldan Web3 sosyal alana hizmet ediyor. 2022’de güçlü yatırımcıların desteğiyle $23 milyon fon toplayan Utopia Labs, DAO’ların ekip ödemeleri, gider yönetimi ve koordinasyonunu kolaylaştırmak için yola çıktı.
Platform, Ethereum tabanlı akıllı sözleşmeler (özellikle Safe/gnosis kasaları) kullanarak, bir DAO’nun hazinesinden ekip üyelerine maaş/ödeme dağıtmak, bütçe takibi yapmak gibi işlemleri pratik hale getirdi. Örneğin kripto projeleri Utopia aracılığıyla ekiplerine stablecoin ile maaş ödeyebiliyor, işlemler otomatik raporlanıyor ve hepsi blok zincir üzerinde şeffaf biçimde gerçekleşiyor. Bir bakıma Utopia Labs, Web3’te “işin mutfağı”nı düzenleyen bir altyapı sağlıyor. Her ne kadar doğrudan bir sosyal ağ olmasa da toplulukları mümkün kılan arka plan hizmeti sunarak Web3 sosyal dünyasının önemli bir parçası oluyor.
2023 sonlarına doğru Utopia Labs, mevcut ürününü durdurup farklı bir yöne pivot yapacağını açıkladı. Bu da aslında Web3 sosyal alanının ne denli deneysel ve hızlı evrilen bir sahne olduğunun göstergesi. Utopia’nın gelecekte neye dönüşeceği tam olarak net olmasa da, geride bıraktığı miras, Web3 ekosisteminde sosyal etkileşimin yalnızca tweet atmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda birlikte iş yapabilmeyi, paylaşmayı ve kolektif hareket edebilmeyi de kapsadığını gösteriyor.
Yukarıda değindiğimiz projelerin yanı sıra, Web3 sosyal medya kavramını farklı şekillerde yorumlayan başka girişimler de mevcut. Örneğin, bir dönem oldukça popüler olan Steemit (Steem protokolü) kullanıcıların gönderilerini oylayarak kripto ödüller kazandığı bir blog platformu sunmuştu. Benzer şekilde DeSo (Decentralized Social) adlı proje, tamamen sosyal medya için özel olarak tasarlanmış bir blok zincir inşa etmiş ve içerik üreticilerini kendi token’larıyla ödüllendirme modeli getirmişti. Bu tür erken dönem örnekler, çeşitli sebeplerle ivmelerini kaybetmiş olsalar da, bugün Farcaster, Lens, CyberConnect gibi projelerin öğrenebileceği önemli dersler bıraktılar. Örneğin, sadece bir token etrafında dönen ekonomilerin sürdürülebilir olmadığı, kullanıcı deneyiminin ve içerik kalitesinin uzun vadede başarı için kilit rol oynadığı anlaşıldı.
Özetle, Web3 sosyal medya ekosistemi tek bir platformun domine ettiği bir alan olmaktan ziyade, farklı ihtiyaçlara yönelik farklı çözümler sunan zengin bir mozaik haline geliyor. Bu projelerin kimi sosyal ağ deneyimini tam anlamıyla yeniden icat etmeye çalışırken, kimisi de mevcut sosyal yapıları (topluluklar, işbirlikleri vs.) blok zincir getirdiği şeffaflık ve otoyönetim ile güçlendirmeye odaklanıyor.
Web2 ve Web3 sosyal medya arasındaki farklar
Geleneksel Web2 sosyal medya ile Web3 sosyal platformları arasında, kullanıcı deneyimi bakımından belirgin farklar bulunuyor. İşte bu temel farkları kullanıcı gözüyle, sade bir şekilde özetleyelim.
Kimlik ve veri sahipliği
Web2’de kullandığımız sosyal ağlarda (örneğin Twitter, Facebook, Instagram) hesaplarımız o platformun kontrolündedir. Yani kullanıcı olarak bir profil oluştururuz ama o profilin varlığı, platformun insafına kalmıştır. Hesap askıya alınabilir, içeriklerimiz silinebilir veya platform kapansa tüm bağlantılarımızı yitirebiliriz. Web3 sosyal medyada ise kimlik genellikle bir kripto cüzdan adresi veya NFT tabanlı bir profil aracılığıyla tanımlanır ve kullanıcı bu kimliğin sahibidir.
Örneğin Lens protokolünde profiliniz bir NFT olarak sizin cüzdanınızda durur, Farcaster’da kullanıcı kimliği Ethereum üzerinde kayıtlıdır. Bu, pratikte şu anlama geliyor: Hesabınız platformdan bağımsız hale gelir, verileriniz ister Farcaster olsun ister başka bir istemci, sizin izniniz olmadan silinemez veya elinizden alınamaz. Elbette Web3 platformlar da hizmet şartlarına aykırı davrananları engelleyebilir, ancak tamamen kalıcı bir yasak yerine, o istemci uygulamadan men eder; siz isterseniz verinizi alıp başka bir uygulamada varlığınızı sürdürebilirsiniz.
Kısaca Web3’te hesap sizin mülkünüzdür, Web2’de ise emanet ettiğiniz bir kiralık alan gibidir.
Platformlar arası geçiş ve interoperabilite
Web2’de her sosyal medya platformu kendi silo’su içinde çalışır. Twitter’daki takipçilerinizi alıp Instagram’a taşıyamazsınız, ya da YouTube abonelerinizi TikTok hesabınıza getiremezsiniz. Her birinde baştan bir kitle edinmek gerekir çünkü veriler platformlar arasında paylaşılmaz. Web3 sosyal medyada ise interoperabilite esastır. Sosyal grafiğiniz (takip ettiğiniz kişiler, takipçileriniz, beğendiğiniz içerikler vs.) blok zinciri üzerinde olduğu için, farklı uygulamalar bu ortak veritabanını kullanabilir. Örneğin bir Lens kullanıcısı aynı anda birden fazla uygulamayı (Lenster, Orb, Phaver gibi) sorunsuz kullanabilir; takipçi listesi ve içerikleri tüm bu uygulamalarda senkronizedir.
Bir uygulamada paylaştığınız gönderi, isterseniz diğerinde de profilinizde görünebilir. Hatta bir uygulamada rahatsız edici bulduğunuz birini engellerseniz, bu engel tüm Lens uygulamalarında geçerli olur. Bu durum, Web3 sosyal medyada platform bağımsız bir kimlik ve içerik akışı anlamına gelir. Kullanıcı açısından büyük bir özgürlük: Tek bir ekosisteme (ör. Lens veya Farcaster) girdikten sonra, arayüz hoşunuza gitmezse uygulama değiştirebilir ama arkadaşlarınızı veya içeriklerinizi kaybetmezsiniz. Web2’de ise platform değiştirmek, sosyal anlamda sıfırdan başlamayı göze almak demektir.
Merkeziyetsizlik, sansür ve moderasyon
Web2 sosyal ağları merkezi şirketler tarafından yönetilir; bu da içerik denetimi ve sansür konusunda tam yetkinin o şirketlerde olduğu anlamına gelir. Platform kurallarına aykırı görülen bir gönderi silinebilir, hükümet talepleriyle içerikler engellenebilir veya platform politikalarına göre kullanıcılar yasaklanabilir. Web3 sosyal medya protokollerinde ise tam merkeziyetsizlik hedeflendiği için, bu tür müdahaleler yapısal olarak sınırlıdır. Hiç kimse sizin zincir üzerindeki bir gönderinizi “sil tuşuna basarak” ortadan kaldıramaz çünkü içerik birçok düğümde depolanır ve sizin mülkiyetinizdedir. Bu sansür direnci, ifade özgürlüğü açısından olumlu görülse de, moderasyonun tamamen olmaması istenmeyen içeriklerin yayılma riskini doğurur.
Web3 ekosisteminde bu dengeyi sağlamak genellikle topluluk odaklı moderasyon veya istemci bazında filtreleme ile mümkün oluyor. Yani protokol düzeyinde herkes konuşabilir, ancak belirli bir uygulama kendi kullanıcılarına uygunsuz içerikleri göstermeme kararı alabilir. Sonuçta, Web3 sosyal ağlarda prensip olarak merkezi bir otoritenin dayattığı kurallar yerine, kullanıcıların ve toplulukların belirlediği esnek kurallar geçerli oluyor. Bu durum, kullanıcıya daha fazla özgürlük ve kontrol hissi verirken, içerik güvenliği konusunda yeni yaklaşımlar gerektiriyor. İleride belki DAO’lar yoluyla topluluk moderasyonu, oy mekanizmalarıyla içerik oylaması gibi yöntemler standart hale gelebilir.
İçerik üretimi ve gelir modelleri
Web2 sosyal medyada “Eğer ürün için para ödemiyorsanız, ürün sizsiniz.” mottosu sıkça duyulur. Gerçekten de Facebook, Twitter gibi platformlar kullanıcılarından doğrudan ücret almaz ve bunun yerine onların dikkatini reklamverenlere satar veya verilerini analiz ederek gelir elde eder. İçerik üreticileri de çoğunlukla platform dışında (sponsorlu içerik, Patreon desteği vs.) kazanç yolları arar ya da YouTube gibi bir istisna platformdaysa reklam gelirinden küçük bir pay alır.
Web3 sosyal medya ise bu modeli altüst ediyor. Platformlar genellikle reklam yerine farklı gelir modellerine sahip: ya küçük işlem ücretleri ile kendi masraflarını çıkarıyorlar ya da içerik üzerinden alınan komisyonlarla ayakta duruyorlar. Örneğin Lens protokolünde kullanıcılar bir içerik NFT’si sattığında protokol küçük bir pay alabilir. Bu sayede kullanıcılar platformu müşteri olarak konumlanıyor, ürün olarak değil. İçerik üreticileri için de durum çok daha avantajlı. NFT olarak içerik satma, içerik koleksiyonlarını sınırlı sayıda sunma, takipçilerden token bazlı destek alma, hatta direkt etkileşimlerden (yorum, paylaşım) bile kazanma gibi olanaklar mevcut.
Kısacası Web3 sosyal, yaratıcı ekonomiyi güçlendirmek ve kullanıcıları da platform başarısına ortak etmek üzerine kurulu. Tabii bunun bir getirisi olarak, bazı işlemler ücretli olabiliyor (profil oluşturma ücreti, içerik mint etme ücreti vb.), ancak bu ücretler genelde küçük miktarlarda ve kullanıcıların mülkiyet haklarına sahip olmasıyla dengeleniyor. Uzun vadede, reklamsız ama kullanıcıların kazanç elde edebildiği bir sosyal medya deneyimi mümkün olabilir. Bu da içerik kalitesini artırma potansiyeline sahip, zira insanlar beğeni uğruna değil gerçekten değer üretirlerse ödüllendirileceklerini biliyorlar.
Gizlilik ve güvenlik
Web2 platformlarında bir hesap açarken kişisel bilgiler (isim, e-posta, telefon numarası) vermek ve platformun veri tabanına güvenmek zorundayız. Bu da zaman zaman veri ihlalleri, izinsiz veri paylaşımı skandalları gibi sorunlar ortaya çıkarabiliyor. Web3 sosyal medyada ise bir hesap açmak için bir kripto cüzdanı yeterli; herhangi bir kişisel bilgi vermenize gerek yok. Bu açıdan daha gizli ve takma adlı (pseudonymous) bir deneyim mümkün. Siz istemedikçe gerçek kimliğinizi kimse bilmez. Öte yandan, güvenlik sorumluluğu da daha fazla kullanıcıya kalıyor. Cüzdanınızın özel anahtarını kaybederseniz, hesabınızı da kaybedebilirsiniz.
Şifre sıfırlama, müşteri hizmetleri desteği gibi alışık olduğumuz mekanizmalar merkeziyetsizlik uğruna terk ediliyor. Bunun çözümü olarak, bazı Web3 projeleri sosyal kurtarma yöntemleri, çoklu imzalı hesaplar veya hesabı NFT şeklinde ayrı bir cüzdana aktarabilme gibi esneklikler sunmaya başladı. Örneğin CyberConnect’in CyberAccount modeli, e-posta/telefon ile hesap kurtarma imkanı tanıyor, bu da Web2 tarzı bir emniyet supabı getiriyor. Yani Web3 sosyal medyada gizlilik yüksek, kimlik gerçekten size ait ama güvenlik konusunda da sorumluluk sizde diyebiliriz. İleride kullanıcı dostu çözümler arttıkça, bunun dengesi daha da iyileşecektir.
Kullanım kolaylığı ve erişilebilirlik
Belki de en somut fark, Web3 sosyal platformların kullanım kolaylığı alanında halen Web2’nin gerisinde oluşu. Standart bir kullanıcı için MetaMask gibi bir cüzdan kurmak, onu yedeklemek, sonra bir sosyal uygulamaya bağlamak ilk etapta karmaşık görünebilir. Ayrıca blok zincir işlemleri anlık olmayabilir. Örneğin bir gönderiyi zincire yazmak birkaç saniye sürebilir, yoğun zamanlarda ücretler artabilir vs. Buna karşın Web2 uygulamalarında “hesap oluştur” tuşuna basıp saniyeler içinde etkileşime başlayabiliyoruz. İşte bu açı, Web3 sosyal medyanın kitlesel benimsenmesindeki en büyük engel olarak görülüyor.
Neyse ki son dönemde bu engeli aşmaya dönük gelişmeler hız kazandı. Birçok Web3 sosyal uygulaması, arka plandaki blok zinciri karmaşıklığını kullanıcıdan gizlemeye başladı. Örneğin bazı uygulamalar ilk kez kayıt olan kullanıcıya anında bir cüzdan oluşturup bu cüzdanın anahtarını güvenli şekilde yedekliyor, böylece kullanıcı farkında olmadan bir Web3 hesaba sahip oluveriyor. Bazıları da hibrit çözümlerle, gönderileri anında yayımlayıp daha sonra arka planda zincire kaydediyor (böylece kullanıcı beklemiyor). Bu tip kullanıcı deneyimi iyileştirmeleri, Web3 sosyal medyanın geleceği için kritik. Zira teknolojinin kitleselleşmesi için, insanlar onun “Web3” olduğunu bile fark etmeyecek kadar basit bir deneyim yaşamalı.
Özetle, Web2 ve Web3 sosyal medya arasındaki farkları; kontrol ve mülkiyet, platform esnekliği, merkeziyet/sansür, ekonomi modeli ve kullanım deneyimi başlıklarında toparlayabiliriz. Web3 yaklaşımları, kullanıcı lehine önemli avantajlar sunarken; kullanıcı alışkanlıkları ve beklentileri açısından da yeni bir öğrenme süreci getiriyor. Bu farklılıkları aşina kılmak, Web3 sosyal medyanın benimsenmesinde belirleyici olacak.
2025 ve Sonrası: Web3 sosyal medyanın geleceğine bakış
Peki önümüzdeki yıllarda Web3 sosyal medya nereye doğru evrilebilir? Mevcut tabloya baktığımızda, 2023-2024 yılları Web3 sosyal ağlar için bir nevi “deney laboratuvarı” gibi geçti. Bir anda parlayan ve sönen projeler, dalgalanan kullanıcı ilgisi ve teknoloji cephesinde yapılan hızlı iterasyonlar gördük. 2025 ve sonrasında, bana göre Web3 sosyal medyayı üç ana unsur şekillendirecek: kullanıcı deneyimi iyileştirmeleri, niş toplulukların benimsemesi ve Web2 ile olası etkileşimler.
İlk olarak, Web3 sosyal platformlarının kitlesel başarıya ulaşması için kullanıcı deneyimini sadeleştirmeleri şart. Şu an Lens veya Farcaster’ı aktif kullanan kitle daha çok kripto meraklıları ve teknoloji erken benimseyenlerinden oluşuyor. Bu kitle yeni özellikleri ve zorlukları dert etmeyebilir, ancak daha geniş bir kullanıcı havuzuna erişmek için teknik detayların arka planda kalması gerekiyor.
2025’te muhtemelen hesap oluşturma ve kullanma süreçleri çok daha akıcı hale gelecek. Örneğin, bir uygulamaya e-posta ile kaydolup saniyeler içinde içerik paylaşmaya başlarken, aslında arkada bir Web3 kimliği oluşturulacak fakat kullanıcı bunun farkında bile olmayacak. Account abstraction gibi yenilikler sayesinde bu dönüşüm başlamış durumda. Ayrıca işlem ücretlerinin kullanıcıya hissettirilmemesi (örneğin uygulamanın bunları sponsor etmesi veya L2 çözümlerinin iyice ucuzlaması) önem kazanacak.
Özetle, Web3 sosyal medyada “Web3” kısmı görünmez olduğunda, sadece “sosyal medya” olarak değerlendirilmeye başlandığında gerçek anlamda ana akım haline gelebilir. Bu da geliştiricilerin 2025’teki ana hedefi olacak gibi görünüyor.
İkinci olarak, Web3 sosyalin benimsenmesi büyük olasılıkla niş topluluklar ve özel kullanım durumları üzerinden ilerleyecek. Mevcut dev sosyal ağları (Twitter/X, Facebook, Instagram vb.) yerinden etmek kısa vadede gerçekçi değil; bunun yerine Web3 platformları kendilerine özgü değer önerdikleri alanlarda büyüyecekler. Örneğin, sansürün yoğun olduğu ülkelerde ifade özgürlüğü arayan gazeteciler veya aktivistler Farcaster gibi sansür dirençli ağlara yönelebilir. Benzer şekilde, içerikten para kazanmak isteyen bağımsız sanatçılar, yazarlar veya oyun geliştiricileri Lens gibi platformlarda kitleleriyle doğrudan ekonomik bağ kurabilir.
OnlyFans modeline benzeyen ve içerik üreticinin doğrudan topluluğundan gelir elde ettiği yaklaşımlar, merkeziyetsiz ortama taşınabilir (hatta bazıları Lens üzerinde bunu yapmaya başladı bile). Web3 toplulukları, topluluk içi iletişimlerini ve koordinasyonlarını sağlamak için CyberConnect, DSCVR gibi araçları kullanarak kendi mikro-sosyal ağ ekosistemlerini oluşturabilirler. Örneğin bir oyun topluluğu, DSCVR’da kendi portalını kurup token’larla yönetime katılım sağlarken, üyeler birbirleriyle etkileşimde bulunabilir. Ya da bir müzik sanatçısı, Lens profilini kullanarak hayran kulübüne özel NFT etkinlikleri düzenleyebilir. Bu gibi somut ve özel örnekler, Web3 sosyal medyanın geleneksel sosyal ağlardan farklılaşmasını sağlayacak.
Yeni nesil kullanıcılar (Gen-Z ve sonrakiler), dijital kimliklerine ve dijital varlıklarına daha fazla önem veriyorlar; dolayısıyla onlara hitap eden inovatif deneyimler Web3 tarafında ortaya çıktıkça, “eski” sosyal ağlardan ziyade buralara ilgi duyacaklar. Nitekim bazı gözlemciler, başarılı olacak yeni sosyal ağların halihazırda geçmişi ve çevresi olmayan genç kuşaklarda filizleneceğini öngörüyor. Web3, bu kuşak için doğal bir ortam haline gelebilir.
Üçüncü olarak, Web2 ile Web3 dünyasının etkileşimi de gelecekte önemli bir rol oynayacak. Şimdiden bazı Web2 devlerinin Web3 hamleleri yaptığını görüyoruz: Örneğin Twitter’ın eski CEO’su Jack Dorsey, Bitcoin tabanlı merkeziyetsiz sosyal protokol Nostr’a destek veriyor; Meta (Facebook) ise ActivityPub protokolüne göz kırpan uygulamalar deniyor. 2025 sonrasında belki de dev sosyal medya şirketleri, tamamen merkeziyetsiz olmasa bile, kullanıcılarına veri taşınabilirliği veya blok zincir tabanlı öğeler sunmaya başlayabilir. Mesela Twitter’da bir NFT profil resmi özelliği çıktığını gördük, bunun ilerleyen versiyonu belki direkt olarak Lens veya Farcaster hesaplarını bağlamak şeklinde olabilir. Ya da YouTube, içerik üreticilerine videolarını NFT olarak dağıtma imkanı tanıyabilir. Bu tür karma modeller, Web3’ün avantajlarını Web2’nin kullanıcı tabanıyla buluşturabilir.
Diğer yandan, Web3 platformlar da kullanıcı çekmek için Web2 entegrasyonları yapabilir; örneğin Lens üzerinde Twitter’da takip ettiğiniz kişileri bulmanıza yardımcı araçlar var. Bu iki dünyanın birbirine tamamen rakip değil, kısmen birlikte çalışabilir hale gelmesi, sosyal medyanın genel gidişatını etkileyecek.
Sonuç olarak, Web3 sosyal medyanın geleceği hem heyecan verici hem de belirsizliklerle dolu. 2025 ve sonrasında muhtemelen daha olgunlaşmış bir Web3 sosyal ekosistemi göreceğiz: Kullanıcı deneyimi bakımından bugünle kıyaslandığında çok daha pürüzsüz, belli başlı başarılı kullanım örnekleriyle kendi kitlesini oluşturmuş ve Web2’ye gerçek bir alternatif olarak kabul görmeye başlamış projeler… Ancak aynı zamanda, bazı projelerin de beklenen çıkışı yakalayamayıp yön değiştirdiğine veya kapandığına şahit olabiliriz. Tıpkı teknoloji tarihinin önceki döngülerinde olduğu gibi.
Benim kişisel beklentim, Web3 sosyal medyanın kalıcı olacağı yönünde, ancak bunun “arka planda çalışan bir teknoloji” haline gelmesi gerekecek. Yani insanlar belki de 2030’lara geldiğimizde bir sosyal ağa katıldıklarında bunun Web3 tabanlı olduğunu özellikle vurgulamayacak, sadece daha güvenli, kullanıcı-dostu ve adil bir platform olduğunu bilecekler.
Şu anda atılan tohumlar, önümüzdeki yıllarda daha özgür, kullanıcıların gerçekten söz sahibi olduğu dijital sosyal alanların filizlenmesini sağlayabilir. Eğer Web3 sosyal medya protokolleri, kendi nişlerinde başarı hikayeleri yaratmaya devam eder ve kullanıcı geri bildirimleri doğrultusunda gelişirlerse, geleceğin sosyal medyasının merkezinde topluluk ve kullanıcı olacak diyebiliriz.
Özünde sosyal medya, insanları bir araya getirme amacını taşıyor; Web3 bunu gerçekleştirirken gücü merkezi otoritelerden alıp tekrar insanlara dağıtıyor. Bu vizyonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini zaman gösterecek, fakat gidişat umut verici. Dengeli bir iyimserlikle, 2025 sonrasında Web3 sosyal medyanın internet ekosisteminde kendine sağlam bir yer edineceğine inanıyorum. Kullanıcılar verilerinin sahibi oldukça, farklı platformlar arasında duvarlar yıkıldıkça ve sosyal etkileşim emeğinin karşılığı daha adil paylaşıldıkça, hepimiz için daha sağlıklı bir dijital sosyal deneyim mümkün hale gelebilir.