Endüstriyel sektörlerde dijital dönüşüm, artık bir vizyon değil zorunluluk. Kaspersky ve VDC Research tarafından yayımlanan “Securing OT with Purpose-built Solutions” raporu, üretim ve operasyon teknolojileri (OT) alanında dijitalleşmenin geldiği son noktayı mercek altına alıyor. Rapora göre, bugün “tam dijital” yapıya sahip OT sistemlerinin oranı yalnızca %8 civarında olsa da bu oran önümüzdeki iki yıl içinde üç katından fazla artarak %60’lara ulaşacağı öngörülüyor.
Bu hızlı geçişin arkasında nesnelerin interneti (IoT) bağlantıları, uç bilişim çözümleri ve veri odaklı karar alma sistemlerinin olgunlaşması yer alıyor. Varlık yönetimi, bakım süreçleri ve tedarik zinciri optimizasyonuna yönelik dijital araçlar, şirketlerin verimliliğini artırırken maliyetleri düşürmelerini sağlıyor. Dijital ikiz teknolojisi ve akıllı üretim sistemleri gibi ileri seviye çözümler ise üretim süreçlerini yeniden şekillendiriyor.
Ancak bu ilerlemelerin getirdiği en büyük sorun, OT sistemlerinin artık dış dünyaya daha açık hale gelmesi. Makineler, sensörler ve bağlı diğer cihazlar üzerinden akan veri, işletmelere güç kazandırırken aynı zamanda siber güvenlik açıklarını da beraberinde getiriyor.
Raporda dikkat çeken bir diğer bulgu ise, 2023 ve 2024 yıllarında OT sistemlerinde yaşanan siber saldırıların %60’tan fazlasının doğrudan finansal kayıplara yol açtığı yönünde. Operasyonel kesintiler, üretim durmaları, zaman kayıpları ve ekstra giderler, bu tür saldırıların yıkıcı etkilerini artırıyor. Dahası, siber güvenlik endişeleri bugün OT dünyasında dijital teknolojilerin benimsenmesini yavaşlatan en büyük engel olarak öne çıkıyor.
Bir siber saldırılar itibar kaybı riski yaratıyor
Rapora göre OT sistemlerinde yaşanan siber saldırıların dörtte biri 5 milyon doları aşan zararlara yol açtı. Bu kayıplar yalnızca müdahale maliyetleriyle sınırlı kalmıyor üretim kesintileri, müşteri memnuniyetsizliği ve marka itibarındaki düşüş gibi etkilerle daha da derinleşiyor. Özellikle plansız duruş sürelerinin 4 ila 24 saat arasında değişmesi, şirketler için büyük maliyet anlamına geliyor. Bu nedenle OT alanında siber güvenlik yalnızca teknik değil aynı zamanda kritik bir finansal öncelik haline gelmiş durumda.
Rapora göre, şirketlerin üçte birinden fazlası nitelikli personel eksikliğini en büyük güvenlik sorunu olarak tanımlıyor. Uzman çalışanların iş değiştirme eğilimi ise bilgi sürekliliğini sekteye uğratıyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler, hem bütçe kısıtları hem de iç kaynak yetersizliği nedeniyle kendi siber güvenlik ekiplerini kurmakta zorlanıyor.
OT ortamlarında siber dayanıklılığı artırmak isteyen kuruluşlar, operasyonel sistemlere özel olarak tasarlanmış güvenlik çözümlerine yöneliyor. Özellikle ağ görünürlüğü ve uç nokta koruması sağlayan yazılımlar, gelişmiş tehdit tespiti ve yanıt yetenekleri sunarak güvenlik seviyesini yükseltiyor. Bu araçları kullanan kuruluşların daha az siber ihlalle karşılaştığı raporda verilerle ortaya konmuş durumda. “Defense in Depth” gibi çok katmanlı güvenlik stratejileri ve güvenlik odaklı tasarım anlayışı, dijitalleşme sürecinde artan bağlantılı cihazlar ve karmaşık altyapılar için kritik önem taşıyor. Mobil cihazlar ve robotik sistemlerin hızla yayıldığı enerji ve kamu hizmetleri sektöründe, uçtan uca güvenlik yaklaşımı zorunluluk haline geliyor. Ancak birçok OT kuruluşu, farklı güvenlik araçlarını entegre etmenin zorluklarından şikayetçi. Bu nedenle, kurumların %60’ı tek bir tedarikçiden bütüncül güvenlik platformları almayı tercih ediyor.
OT siber güvenliği göz ardı edilemeyecek kadar kritik
Raporun sonunda vurgulandığı üzere OT sistemlerinde yaşanabilecek güvenlik ihlalleri yalnızca dijital değil, fiziksel sonuçlar da doğurabiliyor. Bu sistemlerde meydana gelen arızalar; ekipman kayıplarından çevresel felaketlere, yaralanmalardan hatta can kayıplarına kadar ciddi riskler barındırıyor. Üstelik bu tür ihlaller doğrudan fidye ödemeleri, üretim kayıpları ve itibar zedelenmesi gibi yüksek maliyetlerle de sonuçlanıyor. Bu nedenle OT kuruluşlarının modern siber güvenlik stratejileri benimsemesi ve bu alana özel çözümlerle donatılması kritik önem taşıyor. Ancak, OT ortamlarının karmaşıklığı ve nitelikli iş gücü eksikliği, kuruluşların bu süreci tek başına yürütmesini güçleştiriyor. Araştırma, kapsamlı çözümler kullanan kurumların daha az mali kayıp yaşadığını gösteriyor.
Özellikle Avrupa Birliği’nin NIS2 gibi regülasyonları, OT güvenliği konusundaki beklentileri yükseltirken, güvenliğe entegre tasarım anlayışına sahip yeni nesil sistemlere olan ihtiyaç daha da belirginleşiyor.